Avucuna aldığı sağ elimin bileğine kaydı gözleri ve ardından
bakışları doğrudan göz bebeklerime saplandı, sonra daha önce hiç duymadığım ses
tonuyla; “Bundan sonra tek bir iz görürsem vücudunda…”
Tüm hücrelerime işledi ağzından çıkan kelimeler. Güçlükle
yutkundum. Gözlerime diktiği gözlerinin bir daha bana böyle bakmayacağını
söylemekle beraber, bana bunu sonuna kadar hissettirdi de. Onu kaybetmekten ne
kadar korktuğumla başlayan düşüncelerim, hızla birer birer patladı zihnimde; “bana hep böyle bakmanı istiyorum, bunu bana
yapamazsın, beni ben yapan fikirden beni koparamazsın, beni bununla tehdit
etmen haksızlık…” Sağ bileğime baktım; “minik
bir kesikti sadece, dört gün içinde üzerindeki kahverengi kabuk düşüyor…”
Gözlerine baktım; “kötü bir denemeydi,
planladığım gibi gitmedi, on iki dakikadır çayım masada, yüksek bir binadan
bırakmalıydım kendimi, çaya şeker attım mı, intihar fikri beni nasıl da
rahatlatıyor, bileğimde hiç iz kalmamış, bu fikre öylesine bağlıyım ki, bu cümleyi
hiç kurmamış olmanı dilerdim...” Bakışlarımı yere kaçırdım; “çaya iki şeker atmış olmalıyım, parmaklarım
ne kadar kemikli, bu benim çıkış yolum, bu benim soğukkanlılığımın kaynağı,
vücudumda iz görmeyeceksin, iz bırakmayacağım, bu işi temiz yapacağım, sen vücudumu
gördüğünde bana aynı bakmayacağını söylediğin gözlerinin farkında olmayacağım,
ruhumdaki izleri görüyor musun, bak göğsümdeki derin kesik babama ait,
boynumdakiler de abime, her gece birileri o kabukları kanata kanata söküyor, o
yaraların kapanmasına asla izin vermiyorlar…” Gözlerim dolmaya başlıyor; “her gece ruhum kanıyor, benim ruhum
kanarken damarlarımdan taşan kanın ne önemi var?” Otuz saniyedir sustuğumun
farkına vardığımda hemen düşüncelerimden sıyrılıp öksürdüm, gözlerim aceleyle
masayı taradı, alternatif bir cevap aradı zihnim. “Bu konuda ben de kendime pek
güvenemiyorum aslında.”
Tahmin ettiğim üzere, geri adım atmamakla beraber bu
söylediğim onu daha da kızdırdı. Nefes almaya devam etmenin bana ne denli acı
verdiğini anlamıyordu.
Bu hayatta insanı kanatan şeyler kesinlikle keskin cisimler
değildi; üniversitelerde anlatılanlardan, kitaplarda okuduklarımızdan ibaret
değildi hayat. Dışarıda kimsenin sözünü
etmediği sert kaldırımlar vardı, kalbinizi yakıp yıkanlar, hayatınızı sikip
atanlar vardı. Ciğerlerinize doldurduğunuz her nefes beraberinde çaresizlik ve
acı getirirken, buna devam etmenin oluru var mıydı?